Tüm Dünyada uluslararası bir gün olarak 5 Ekim’de kutlanan Öğretmenler Günü ülkemizde 24 Kasım’da kutlanıyor. Bu sene 24 Kasım’a girerken bir rehber öğretmen olarak 45 günde yaşadıklarıma bir bakınız:
Özel sektör öğretmenlerinin hem mesleki ve çalışma koşullarına ilişkin hem de örgütlenmeye dair sorunları oldukça fazla. Ben de son 45 günümü bu vesileyle paylaşmak istedim. Özel sektörde öğretmenlik deneyimim hatırı sayılır bir süre diyebilirim. Uzun yıllar bu sektörde öğretmen olarak haklarımla birlikte onurlu bir şekilde çalışmaya çalışıyorum. 1 Ekim’de de özel bir YKS (Yükseköğretim Kurumları Sınavı) hazırlık kursunda göreve başladım. Çünkü bizler belirli süreli sözleşmelerle her sene işsiz kalır, her dönem yeni bir iş bulmak zorunda bırakılırız. Bu bakımdan bizim çalışma modelimizin en bilindik hukuksuzluğu güvencesizlik olarak ifade edilebilir. Yasaya göre bile en az bir yıllık iş sözleşmesi yapması gereken kurum 10 aylık sözleşme dayattı. İşe başlamak için bu durum bir zorunluluk olarak kabul edilir. Çalışma saatleri çok uzun. Her gün 1,5 saat, 45 günde 60 saat fazla mesai yaptım. Ve tabi maddi karşılığı ödenmedi. Bizler her gün 1,5 saat fazla çalışma yaparken idareci kisvesi altında patron temsilcisi olarak hareket edenler biz öğretmenlere 1 dakika geç kalmanın hesabını soruyorlar. Kısaca daha göreve başladığımız ilk gün alacaklı hale geliyoruz. Eğer deneyimli bir öğretmenseniz bu tarz hegemonya kurma girişimlerini rahatlıkla püskürtebilirsiniz. Ancak çoğu zaman işini kaybetme kaygısı pek çok hukuksuzluğa katlanmaya yol açabiliyor.
Veli memnuniyeti merkezli bir çalışma mesleğimi icra etmemin önünde engel. Rehber öğretmenler öğrencilerinin akademik danışmanlığından sorumludur, gelişimlerini takip ederler, motivasyon çalışmaları yaparlar. Ancak öğrencilerin ihtiyaçlarına göre değil de kurumun menfaatlerine göre kurulan eğitim öğretim ortamını velilere pazarlamamız isteniyor. Haftada en az bir kere onlarca velinin aranıp hem velilere hem idarecilere rapor geçilmesi isteniyor. Bu durum öğrencilerin başarılarına odaklanmamı engelliyor onun yerine velinin memnun edilmesine odaklanmam isteniyor.
Bazı branşlarda öğretmen açığı olmasına rağmen öğretmen giderlerini maliyet tablosu olarak gören patronlar bu maliyetten kurtulmak içim öğretmen alımı yapmıyorlar ve yeni istihdamı engelliyorlar. Bu durumda öğrenciler pedagojik olarak akademik gelişimlerine aykırı biçimlerde örneğin 5 saat üst üste fizik dersi, 3 saat üst üste matematik dersi görmek zorunda bırakılıyorlar.
Bundan birkaç gün sonra aynı zümrede görev aldığım diğer rehber öğretmen arkadaşımın kurucunun yakını tarafından tacize uğradığını öğreniyorum. Tacizcilere geçit vermemek için öğretmen arkadaşımın hukuki mücadele başlattığını öğreniyorum. 25 Kasım kadına yönelik şiddetle mücadele gününün ön günlerinde yaşadığımız bu durum evde, işte, sokakta, okulda her yerde şiddete, tacize karşı bir arada olmamızın önemini hatırlatıyor.
Görevinin başındayken sadece maaşında artış istediği için bir branş öğretmeni arkadaşımın işten çıkartıldığını öğreniyorum. Patron bu haklı talebi de arkadaşımızı işten çıkartarak görünmez kılıyor ve bu hamlesiyle öğretmenlerin bu konuda talepkar olmasının önüne geçmeye çalışıyor. Öğretmen arkadaşlarımız bu hukuksuzluklar karşısında mücadele vermek konusunda daha da duyarlı hale geliyorlar.
Güvencesizlik, belirli süreli iş sözleşmeleri, baskı ve mobbing, şiddet ve taciz, uzun çalışma saatleri, öğrenci değil veli merkezli ve kurum/ patron menfaatine dayanan bir anlayış, gerçeğe aykırı belgelerle hakların kısıtlanması, işten çıkarmalar… Ne ararsan var.
Ben bu sene 24 Kasıma öğrencilerimden ayrı girmek zorunda kaldım. Çünkü iş arkadaşlarımla, meslektaşlarımla bu hukuksuzluklara karşı mücadele etmeyi seçtik. Hem haklarımızla ilgili kurumlardaki meşru mücadelemizi hem de sendikal mücadeleyi büyütmemiz gerekiyor. Başka bir yolumuz da yok.