Genel

Dardanel’de, Vestel’de, Şantiyelerde Neler oluyor

“Salgından önce işsizlik, tazminatsız işten çıkarmalar, düşük ücretlere rağmen yoğun mesai saatleri, uzun ve bıktırıcı çalışma, sağlığımız ve güvenliğimiz ile ilgili tedbirlerin alınmaması gibi çok çeşitli sorunlar yaşıyorduk. Bugün bunlar hala en yakıcı sorunlarımız. Örgütlenmemizi üzerine kuracağımız çok önemli çelişkilerimiz. Şimdi bunların üzerine ve omuzlarımıza Covid ile birlikte yeni yükler bindi.”

Dardanel’de, Vestel’de, Şantiyelerde Neler Oluyor?

Bundan beş ay önce küresel çapta bir salgınla apansız karşı karşıya geldik. Geldiğimiz aşamada hayatta kalmaya dair neler öğrendik, nasıl tecrübeler kazandık, salgınla mücadelede ne gibi mesafeler aldık, işçiler olarak salgın koşullarında patronlara karşı nasıl bir sınıf döğüşü yapabildik gibi çok önemli soruların cevaplarını vermek için belki biraz erken olabilir. Ancak bugünden bu sorulara yanıtlar aramazsak Dardanel’de, Vestel’de, şantiyelerde ve daha pek çok covid yuvasına dönen işyerlerimizde savunmasız kalırız. Yaşananlara karşı tepki üretemeyiz. Ve salgından önceki haklarımızı arayacak hale düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliriz. Oysaki ayakta kalabilmek için hangi koşullara sahip olursak olalım haklarımızı hep bir adım ileriye taşıma isteğine sahip olmalıyız.
Salgından önce işsizlik, tazminatsız işten çıkarmalar, düşük ücretlere rağmen yoğun mesai saatleri, uzun ve bıktırıcı çalışma, sağlığımız ve güvenliğimiz ile ilgili tedbirlerin alınmaması gibi çok çeşitli sorunlar yaşıyorduk. Bugün bunlar hala en yakıcı sorunlarımız. Örgütlenmemizi üzerine kuracağımız çok önemli çelişkilerimiz. Şimdi bunların üzerine ve omuzlarımıza covid ile birlikte yeni yükler bindi. Bunların başında salgının ilk günlerinde; herkesin “evde kaldığı” bir ortamda sadece işçilerin çalışmasının istenmesinin hissettirdiği değersizlik duygusu ve mobbing geliyordu. Sonrasında “normalleşme” ile birlikte ilerleyen süreçlerde ücretsiz izin adı altında işimizi kaybetme korkusu ve yaşadığımız maddi kayıp, kısa çalışma ödeneği denilerek primlerimizin gasp edilmesi ve salgın koşullarında sermayenin kendi ihtiyaçlarına göre ürettiği ve devletin desteklediği Covide özel icat edilmiş yeni çalışma modelleri…

Kapalı Devre Çalışma ve Dardanel

Öncelikle ilk salgın verilerine dayanarak hatırlayalım vakaların dörtte üçü oranı işçilerde çıkmıştı. Aslında sadece buna bakarak bile bunun bir meslek hastalığı ve iş kazası olduğunu söylemeliyiz. Ve hastalık işyerlerinde bulaşıcı etkisini arttırıyor. Sayılar resmi kaynaklarda verilenlerinden çok daha fazla ve önlemlerin alınmaması sonucu durum daha da kötürümleştiriyor. İşte bu ortamda ilk kez Dardanel’de duyduğumuz “kapalı devre çalışma “ adı altında yeni bir çalışma biçimiyle karşılaştık.
Kapalı Devre Çalışma fabrikada zorunlu karantina uygulaması olarak uygulandı. İşçiler Dardanel’in Çanakkale’deki fabrikasında 14 gün zorunlu karantinada gözetim altında çalıştırıldılar. İşsiz kalmak mı yoksa vakalara rağmen fabrikada hapsedilmek mi daha kötüydü? Bu ikilem arasında bırakılan işçiler bir de “sağlığınızı koruyoruz” denilerek sermayenin çıkarları ve karları doğrultusunda icat edilmiş bu sistemi demagojik bir şekilde ortamda pazarlandığına şahit oldular. Bu işte günahın ortaklarını da unutmayarak söyleyelim ki buna izin veren devlet kuruluşları da tarihe işçi düşmanlığı anlamında imzalarını bu şekilde atmış oldular.
Şuan hala 50 den fazla işçinin hastanelerde tedavi gördüğünü biliyoruz.

Vestel’de Ölümler Gizlendi, İşyeri Hekimi İşten Çıkarıldı!

Öğrendik ki varsa yoksa onların karları, onların zenginlikleri, onların hayatları… Bizler emeğimizi ortaya koyup kıt kanaat geçinmeyi göze alarak çalıştığımız fabrikalarda hayatlarımızı kaybetmeye başladık. Ve Vestel’de de arkadaşlarımızın ölümüne tanık olduk. Dertlendik, üzüldük, kahrolduk. Ama bu ölümler bile patronların hızını kesemedi. Vicdanlarında hafif de olsa bir sarsıntıya bile sebep olmadı. Çünkü aslolan onların kazanmaları bizim ise ölmemizdi. İçerden arkadaşlarımıza ulaştığımızda hemen peşimize düşmeleri de içeride nasıl bir ambargonun, nasıl bir tecritin uygulandığının kanıtı gibi oldu.
Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Vestel fabrikasında Covid-19 vakaları artmasıyla birlikte gündeme gelmiş ve sonrasında 7 işçinin hayatını kaybettiğini öğrenmiştik. Orada da salgın koşulları fırsat bilinerek 12 saat zorunlu çalışmanın yanında, yemek ve mola saatleri yasaklanmıştı. Bu yaşananlarla birlikte aslında fiilen 19.yy kölelik koşullarına da hızla döndüğümüzü söyleyebiliriz. İşçilerin konuşmasına getirilen yasaklar ile vakalar hakkında bilgi veren işyeri hekiminin işten çıkarılması da gerçekleri gizlendiğinin kanıtı gibi.
Vestel’de binden fazla işçi covide yakalanmış ve ölmek istemiyoruz diyerek salgınla mücadele ediyorlar.

Şantiyelerde Her Türlü Hukuksuzluk Mevcut!

Geçtiğimiz günlerde 3. Havalimanı işçilerinin “Köle Değiliz “ isyanının 2. Yıl dönümüydü. 2 yıl önce şantiyelerde insan onuruna aykırı çalışma koşulları bir bir işçiler tarafından deşifre edilmişti. İşçilerin uğradığı baskılar, gözaltılar, inşaat işçileri sendikalarının yöneticilerinin tutuklanmasına kadar pek çok şey yaşamıştık. Bugünlerde de yaşanan haksızlıkları ihbar eden ve bu koşullara karşı çıkan inşaat işçilerinin mücadelelerine tanığız. Covid yüzünden hayatını kaybeden arkadaşları Hasan Oğuz’un mücadelesini sürdürüyorlar. Ve şimdi de covid salgın koşullarında kölece ve karantina altında çalıştırılmak istenmelerine itiraz ediyorlar. Seslerini duyuyoruz.

Covid- 19’un sınıfsal ayrım gözetmediği söylenip duruyordu ilk günlerde. Adeta salgın romatizmi gelişmişti. Doğanın uyanışına kadar güzellemeler yapılıyordu. Polyannacılık en popüler hareketti. Ama biz işçilerin bunlara karnı tok. Bizim hasta hasta çalıştığımız, test yaptırma olanaklarına ulaşamadığımız, tedbir ve önlem aldıramadığımız bu ortamda sermaye sahiplerinin her gün düzenli test yaptırdıklarını yani ayrıcalıklı olduklarını herkesle paylaşacak kadar rahat olduklarını görüyoruz. İzliyoruz. Ama patron sınıfının bu pişkinlikleri de bizim sınıf öfkemizi büyütüyor. Onların sermayeleri büyüyor, bizim hastalıklarımız, ölülerimiz… Hala sınıf ayrımı görmeyen gözlere, duymayan kulaklara biz haykıralım.
“Maske takın”a indirgenmiş bir salgın yönetimi işçileri koruyamaz. İşçiler hayatta kalmak için birbirine sarılacak, haklarına sarılacak. Bizim payımıza düşen bu. Bundan başka bir yol da görmüyoruz. Direnen, mücadele eden, haklarını savunan tanıdığımız, bildiğimiz ya da henüz hiç tanışmadığımız tüm arkadaşlarımıza buradan selamlar sevgiler…

Bunlar da hoşunuza gidebilir...