Tekirdağ Ergene Ulaş OSB bulunan Lila Kağıt fabrikası işçilerini direnişlerinin 57. gününde ziyaret ettik. Onların çalışma koşullarını, önlerine koydukları hedefleri ve neyi başarmak istediklerini konuştuk.

Nasıl Başladı
Lila Kağıt Fabrikası’nda yaklaşık olarak 70 civarında işçinin işten çıkarıldığı süreç, dört işçinin sendikaya üye olması sebebiyle atılmasıyla başlamış. İşçiler işten atmalara rağmen sendikalaşmaya devam edince işveren, yavaş yavaş daha fazla işçiyi işten çıkarmaya başlamış ve bunun üzerine işçiler çadır kurmaya karar vermişler. Fabrika önünde direniş çadırı kurulduktan sonra ise işten çıkarmalar durmuş. Bunun sonucunda kurulan çadır hem direnenlerin hem de içerde çalışan arkadaşlarının, onların deyimiyle “iş güvencesi” olmuş.
Nasıl Sürüyor
Şu an ilk atılanlara eklenen isimlerle beraber altı işçinin çadır direnişi sürüyor. İçerde de örgütlenme çalışması sürüyor. İşçilerin işten çıkarılma gerekçesi “performansa düşüklüğü” olarak gösterilmiş. İşçiler bu gerekçeye çok öfkeliler. Çünkü çok ve uzun saatler çalıştıklarını ve neredeyse iki işçinin işinin bir kişiye yaptırıldığını herkes biliyor diyorlar. Şimdi de içerde “kapıda yan gelip yatıyorlar” diye propaganda yapıyorlarmış.
Atılan işçilerin işe iade davası sürüyor. Bu arada işveren, çıkardığı diğer işçilere ikale teklif ederek; yani alacaklarından 2-3 misli fazla para ödeyerek direnişe dâhil olmalarını engelleme yolunu seçmiş durumda. Bununla beraber direniş başlar başlamaz içeride çalışanların örgütlenmesini engellemek için de çok ciddi maaş artışı yapmış durumda. Yakacak ve çocuk yardımı vermeye başlamış. Direnen işçiler bu şekilde diğer işçilere de dolaylı katkı sunmaktan memnunlar ama direnişin büyümesi elbette daha büyük arzuları.
Sendikalaşmaya Doğru
Onlar, ücret eşitsizliğine, düşük ücret ödenmesine, prim sisteminin ücret kesme cezasına dönüşmesine ve bitmeyen iş kazalarına karşı örgütlenme ihtiyacı duyarak sendika aramaya başladıklarını anlatıyorlar. Selülöz- İş Sendikası’nın tüzüklerinde yer alan bir maddenin ilgilerini çektiğini ve bu sebeple üye olmaya başladıklarını anlatıyorlar. Yine sosyal medyada gördükleri haberlerde bu sendikanın direnişin her anında ve sonuna kadar yanlarında olması yönüyle dikkatlerini çektiğini söylüyorlar.
İçerde aynı işi yapmalarına ve aynı adedi yapmalarına rağmen kıdemli işçilerle kıdemsiz işçiler arasında ayrımcılık yaşandığını ve bunun “iş baskısına” döndüğünü anlatan işçiler bu farkın giderilmesi için sözleşmelerinde madde istiyorlar.
“Ücret farklılığı çok büyük sıkıntı. Benim yardımcım konumundakine son zamla benden yüksek ödemeye başladı. Eşit bile değil, benden yüksek verdi. Bu bendeki motivasyonu düşürüyor haliyle. “
Fabrika mı Survivor mı?
Prim sisteminin işçileri işyerine çok bağladığını, hastalık gibi sebeplerle bile devamsızlık halinde primler kesildiği için insanların hasta hasta çalışmaya zorlandığını, prim kesildiğinde taban ücretle geçinilmediğinden bunun çalışma baskısına dönüştüğünü belirtip toplu sözleşmeyle bu primlerin güvenceye alınmasını talep ediyorlar. Yine prim oranı artan işçiye bu defa düşük zam yaparak zam konusunda ayrımcılık yapıyor. Enflasyon oranını aşan zammın toplu sözleşme ile güvence altına alınmasını istiyorlar. Prim sistemi tam bir performans ölçüm sistemi gibi çalışıyor, insanca çalışmak isteyen eleniyor. İşçiler haklı olarak soruyorlar: Fabrika mı survivor mu?
İşyerinde 8 saatlik vardiya döneminde daha fazla üretim yapıyorduk. Verimli oluyordu. 12 saate dönünce adetler düştü, verim azaldı. 12 saati neden dayatıyorlar anlamıyorum, demek başka yerlerden kar yapıyorlar. Her şeye aklımız ermiyor abla diyor ve gülüyor. 12 saate itiraz edince hemen işten atmasalar da kara listeye yazıyorlar. Ayrımcılık başlıyor. Ya zammı düşük veriyor, ya sen fazla çalışma yapmak isteyince listeye yazmıyor. Bakışlarıyla makine başında baskı yapıyor. Ben 30 Ağustos çalışmasına girmedim diye herkes %30 zam alırken ben %12 zam aldım. Haklılar mı? Değiller.
“Fazla çalışma dayatması yok, gönüllü çalışılıyor” diyenler yalan söylüyor. 16 saat dayatması bile var. 16 saat çalıştırıyor, git diyor 3-5 saat uyu, şu saatte geri gel, gelip evden aldıkları bile oluyor. Yeter ki ses etmeden çalış.
İş güvenliği iş sağlığı hak getire. Çalıştığım 16 ayda bir ölümlü, sekiz dokuz parmak kopması şeklinde kazalar yaşandı. Sadece 16 ayda! İhmaller arttıkça olan bizlere olacak. Biz bu kazaları ve ölümleri yaşanmadan durdurmak istiyoruz.
Gezmek Tozmak Şöyle Dursun Dinlenmeye Vakit Yok!
Nasıl geçiniyoruz sorusuna cevaben “Cebinde kredi kartı olmayan, üçten az kredi kartı olan yok. Bir kartı diğer karttan çekerek kapatıyoruz, kartlar limitini doldurunca işler kötüleşir. Ben çocuklarımı dahi görmeden ayda en az 100 saat fazla çalışma yaparak kapatıyordum. Şimdi de işten atılınca tüketici kredisi çekmeye başladım. Tek yaptığımızda karnımızı doyurmak, barınmak ve iki çocuğumuzu okutmak.”
“Bırakın gezmek, tozmak, piknik yapacak zaman da para da yok. Bir hafta sonu çıkıp ailemizle vakit geçirmek, sinemaya tiyatroya gitmek şöyle dursun, dinlenmeye bile vakit bulamıyoruz.”

Kadınlara Yönelik Ücret Eşitsizliği Var!
20’ye yakın kadın çalışan var. Asgari ücreti kadınlar kabul ediyor. Genç erkekler geliyor, 1-2 ay çalışıyor, bu iş bu paraya yapılmaz deyip gidiyorlar ama kadınlar bu koşullara dayanıyorlar. Mesainin yoğunluğuna rağmen, ücret adaletsizliğine rağmen devam ediyorlar. Asgari ücret alan erkekler, genelde başka yerde iş bulamam diyen 60 yaş üstü olanlar ve emekliler. Kadınlardan daha yüksek ücret verilen erkek çalışanlar var, gitmesinler diye aynı işi yapanlara daha yüksek ücret ödendiği oluyor.
Biz Kazanınca Tüm İşçiler Kazanmış Olacak
Direnişin zorluklarını sorduk. Her biri yaman sorunlar ve bunlara üretilen birbirinden değerli sonuçlar ve öneriler:
Bu bölgede yerel basın çok var. Bir tanesi bile yanımıza gelip haber yapmadı. Belediyeler gelmedi, birkaçı dışında siyasi partiler gelmedi, derdiniz nedir, ihtiyacınız var mı demedi.
İşveren çok yakından takip ediyor. Her demecimizi okuyor sağ olsun. Diğer işçilerin de bize kulak vermesini istiyoruz.
İlk başlarda işyerinde “toplu şekilde oturmak yasaktır” şeklinde yazılar vardı. Direnişten sonra kaldırmışlar. İşçileri birbirine düşman edip yarıştırıyorlar. Böyle bir çalışma taktiği bulmuşlar ama bu çok yanlış bir durum. İşçiler rekabet değil dayanışma yapmalı. Sendikalı olursam, atılırsam sendika bana sahip çıkmazsa diye korkuyor insanlar. Bir ay maaş alamamak her şeyi alt üst edebiliyor. Bu yüzden dayanışma şart. Ve sürekliliğini sağlamak şart.
Çadırdan bakınca şunu daha net gördük. İçerdeki sorunların sebebi biz değiliz. Üretimden kaynaklanan, onun kendi sisteminden kaynaklanan sorunlar ama bizimmiş gibi üstümüze geliniyordu. Biz görev ve sorumluluklarımızı hep yapmışız buna rağmen çok baskılanmışız. Hak arama mücadelesi çok şey öğretiyor. Direniş başladığında bu işveren fabrikayı satar yine de sendikayla görüşmez deniyordu. Böyle efsaneler konuşuluyordu ama iki defa sendikayla görüşüldü ve içerde işçilerin hakları iyileştirildi. Demek ki işçiler direnerek bir şeyleri değiştirebiliyormuş. Efsanelerde bitiyormuş.
İşçiler direnmeden hak alma şansı olmadığını gördük diyorlar. 4 kişi başladık şimdi yüzlerce destekçimiz var diyorlar.
Yine bu çevredeki diğer sendikalaşma çalışmalarına da örnek olduklarını, cesaret verdiklerini anlatıyorlar. Biz kazanırsak bölgedeki herkese iyi örnek olacak onlar da kazanacak diyorlar.

Talepler
Buraya gelen dostlardan, işçilerden, sendikalardan, basından, duyarlı olan herkesten istedikleri ise taleplerini duyurmak, mücadelelerini herkese anlatmak.
Selüloz İş Sendikası’nda örgütlenen ve işten atıldıkları için direnen işçilerin talepleri şunlar:
- Sendikanın tanınması
- Atılan işçilerin geri alınması
- Maaşların iyileştirilmesi ve prim kesme gibi uygulamaların kaldırılarak ücretlerin güvenceye alınması